eskimeyen bilgelik
Işığın Mücevherleri tarafından sunulan çalışmalar; kurslar ve içerikler, Teosofi'nin derin perspektiflerini ve görüşlerini anlamak isteyenler için önemli bir kaynaktır. Bu eğitimler, Teosofi'nin temel prensiplerini kapsayarak, ruhsal arayışı olan bireylerin bilgelik yolculuklarında rehberlik etmektedir. Teosofi'nin felsefi ve mistik öğretileri, insanın evrensel bilincini genişletme ve derinleştirme amacını taşır.
Işığın Mücevherleri'nin sunduğu içerikler, bu öğretileri anlaşılır bir şekilde hazırlayarak bireylerin ruhsal gelişimine katkıda bulunmayı hedefler. Bu kaynaklar, aynı zamanda pratik uygulamalarla desteklenerek öğrenme sürecini zenginleştirir. Bu çalışmalar ile birlikte, bireyler kendi ruhsal potansiyellerini keşfetme ve evrensel bilgelikle derin bir bağ kurma imkanına sahip olurlar. Işığın Mücevherleri, ruhsal arayış içinde olan herkesi, Teosofi'nin ışığında bilgelik yolculuğuna davet etmektedir. Çalışmalarımız, bireylerin ruhsal dönüşüm sürecine rehberlik ederken, aynı zamanda evrensel bir anlayış ve içsel denge kazanmalarına yardımcı olur.
Tek bir okültizm, tek bir gerçek vardır. Bu dünyadaki bilgelik pınarı, Üstatların Kardeşliği, dünyanın manevi kalbidir, bu merkezden durmadan ilham ve aydınlanma tesirleri yayılır. Dünyanın dini ve felsefi sistemlerinin içerdiği gerçeğin tüm yönleri tek yüce kaynağın türevleridir. Oradan sadece zaman zaman insanların rehberleri ve eğiticileri olarak büyük bilgeler ve öğretmenler değil, aynı zamanda dünyada insanlığın yararına çalışan, bilinen veya bilinmeyen elçiler veya temsilciler de ortaya çıkar.
Bu bilgelik pınarı, insanlığın şimdiye kadar ürettiği en soylu ruhsal ve entelektüel yücelerden, içindeki tanrıyla bir olmuş insanlardan oluşur. Birbirlerini tanıyarak bir araya gelirler ve böylece ışık ve gerçeğin büyük okulunu, büyük Kardeşliği oluştururlar. Farklı çağlarda çeşitli isimlerle anılmışlardır, daha yüksek olanlar Budist ülkelerde Dhyani-Chohan[1] olarak bilinirler; kadim Persler, bu güneş hiyerarşisinin üyelerine Amsha Spends[2] adını vermişlerdir. Yahudi mistikler ve Kabalistler onlardan Tanrıların Oğulları Bnei Elohim olarak söz ederler ve diğer ülkelerde onlara eski Mısır'da olduğu gibi Işığın Oğulları veya Güneşin Oğulları denilir.
Ana ekolden türeyen sayısız okültizm okulu geçmişte var olmuştur, bugün de vardır ve gelecekte de var olacaktır. Yunanlıların Gizemleri, Perslerin ve Mısırlılardaki gibi bir okuldu; Peru ve Maya gibi eski Amerika'da uygulanan gizemler, aynı kutsal geleneğin okullarıydı. Hem Tibet'in Lamaizmi hem de Hindustan'ın Vedanta'sı, aynı zamanda egzoterik felsefe sistemleri olmalarına rağmen, esasen okültizm okullarıdır.
Orta çağ çağlarının Gül-Haçları başlangıçta mistik bir Teosofik ve yarı-ezoterik bir yapıydı ve bugün bile var olan Fransa'nın Martinistleri 'okültist' okullardan birini oluştururlar. Bir de Hindistan'da, ister Küçük Asya'da ya da Avrupa'da olsun, sözde simya ile ilgilenen gruplar vardır; takipçileri, bir miktar ruhsal arzuya sahip olsalar da yine de güç ya da fenomenler için daha da fazla arzu duyarlar. Ayrıca, Doğu'da, geçmiş çağların bu ülkelerde meydana getirdiği mistik edebiyatın farklı kalıntılarını kendi yöntemleriyle inceleyen, bazıları daha büyük, bazıları daha küçük olan bir dizi yarı-okült grup vardır. İran'da, Mısır'da, Suriye'de ve Türkiye'nin bazı bölgelerinde, genellikle çok özel olan benzer kuruluşlar vardır ve genellikle onlar hakkında hiçbir şey bilinmez.
Her ülkede ve her çağda bu tür bütün topluluklar, öğrettikleri kadim bilgeliğin miktarıyla orantılı olarak kendi yollarında belirli derecede iyi iş çıkarırlar. Ancak bu tür grupların verdikleri gerçekler, pınarın etrafında dolaşanların çarpıtıcı zihinsel prizmalarında çok sık görülür. Ancak, orijinal olarak ana ekolden alınan ihtişamı sadakatle aktardıkları takdirde, haklı olarak okültizm okulları olarak adlandırılabilirler. Şu anda dünyada, büyük kıta uluslarının her birinde, Kardeşlikle bağlantılı birkaç- çok az- gerçekten ezoterik okulun olduğu eklenebilir.
Birkaç sezgisel bilgin, kadim Gizem okullarında ezoterik öğretilerin varlığından şüphelenmiştir, ancak bunlar henüz tutarlı bir yapıda bulunamamıştır. Antik çağın farklı kitapların çeşitli yerlerinde ima veya gönderme buluruz, ancak bu tür öğretilerin mantıklı ve aşikâr bir açılımı, şimdiye kadar hiçbir inisiyasyon almamış öğrencinin bilinçli olarak nüfuz edemediği yerlerde mevcuttur.
Sonraki nesiller için daha derin gerçekleri kaydedebilmek adına eski bilgeler ve görücüler, genellikle fantastik ve merak uyandıran masallarda bu gerçekleri metafor veya mecazi anlamlarıyla kullandılar: Efsaneler, peri hikayeleri, mitolojik romanlarda durum böyleydi. Örneğin Platon, mitlerin kullanımı yoluyla, Gizemler'de öğretilen konulara ilişkin pek çok ihtiyatlı ipucu vermiştir; ama kendisi ne hakkında olduğunu bildiği ve bunu yapmak için izin aldığı ve bunu mecaz kisvesi altında yaptığı için yemininin ruhuna aykırı değildi.
Geçmiş çağların büyük hocaları, aslında böyle ezoterik terimleri kullanarak birbirlerine mektuplar yazmışlar, kitaplarını elden ele dolaştırarak okutmuşlardır. İnisiye olanlar okuduklarını anlayabilirdi; onlar için anlaşılır ve açıktı, ama 'tapınak duvarları' içine alınmayan kişiler için öğretiler yalnızca spekülatif felsefe ya da belki de anlamsız bir jargondu.
Bu bilgelik öğretilerine ait gizemler ilk kez geç Lemurya ve Atlantis dönemlerinde ilahi varlıklarla insanlar arasında temas kurulduğu andan itibaren, bilgeden bilgeye doğrudan silsile olarak aşağı inmiştir- bu, insanlığın ilahi atalarıyla doğrudan ve bilinçli bir birliktelik gücünü kaybettiği için gerekli hale gelen bir adımdır. Böylece insanlara, yoğun bir özlemle birleşen irade çabasıyla ruhlarını yükseltmeleri öğretildi, bunun sonucunda ruhsal ve entelektüel olarak, kendi içsel tanrılarıyla ya da başka bir tanrısallıkla doğrudan ilişkiye girebilme şansını elde etmişlerdi. İnsan ve evren hakkındaki en asil gerçekler bu şekilde algılandı ve daha sonra- Veda'nın kelimesini kullanırsak- "söylendi”- yani insan konuşmasına formüle edildi.
Neden pratikte tüm kadim kaynaklardaki ruhsal öğreti savaş alanı temalı bir dilde yazılmıştır? Örneğin Bhagavad-Gita, Kurus ve Pandavaların karşıt orduları arasındaki çatışmayı anlatır. Germen ve İskandinav mitolojilerinde tanrılar ve kahramanlar arasında sürekli bir savaş vardır; Yunan, Mısır, Pers ve Babil mitolojilerinde de böyledir- hepsi bu açıdan birbirine benzer durumdadır.
Soru kolayca cevaplanır: Küçük çocuklara hikâye kitapları veriyoruz; barışın ve sessizliğin anlamını ve bunlarda yatan muazzam gücü anlayamayanlar için savaştan bahsediyoruz, çünkü her zaman bir galip ve mağlup vardır. Böylece dünya edebiyatlarında o çağların zihinsel özelliklerini karşılamak için tasavvufi hakikatlerin sırları destanlar içerisine yazılmıştır. Ancak tüm bunların arkasında, Çin'in Lao-tzu’nun yaptığı gibi, hakikati ve şefkati daha doğrudan öğreten ezoterik okullar[3] vardı: "Tao'nun yolu çabalamak değildir." Bu, sakinciliğin tam tersidir, çünkü sakincilik genellikle ruhsal bir şaşkınlıktır, oysa kişinin tüm çabası, insanlık için aktif bir şefkat ruhunu kendi yaşamında ve varlığının her bir parçasında somutlaştırmak olmalıdır. Nasıl orijinal ezoterik topluluklar geçmişin büyük dini ve felsefi okulları haline geldiyse, şimdiki Teosofik hareketin de gelecek çağların büyük felsefi ve dini ve bilimsel sistemlerinin doğacağı ruhsal-entelektüel kaynak olması amaçlanmıştır. (Aslında, gelecek döngülerdeki medeniyetlerin kalbi.)
Her önemli çağda dünyanın çeşitli yerlerinde Teosofik hareketler kurulmuştur. Birkaçı bunu başarmış; çoğu bir süre yaşamış, bazıları iyilikler yapmış, yapılması gereken işin belli bir miktarını başarmış ve sonra başarısız olup, bir kilise, bir mezhep, dogmatik bir inançlar dizisi haline gelmiştir. İnsanların kalplerine eskimeyen kadim gerçekleri aşılamaya yönelik bu tür periyodik çabalar, insanların ışık geldiğinde onu hoş karşılayacakları ve onu sahip oldukları en değerli hediye olarak onurlandıracakları zamana kadar devam edecektir.
Böylece 1875'te Budha benzeri ruha sahip iki kişi, doğuştan gelen tesiri ve ikna edici gücüyle yeni bir mesajın paylaşılmasında kendilerini bir anlamda karmik olarak sorumlu kılma mücadelesini omuzlarına aldılar. Bu kişilerin doğuştan gelen tesirleri ve gerçeklerinin insanlar üzerindeki ikna edici gücü ile yayılan mesaj insanları düşünmeye sevk etmiştir. O andan itibaren bilim, yeni fikirlerin kıvılcımlarına sahip olmaya başlamış; dünyanın düşünce atmosferine yeni istekler aşılanmış ve en azından, tüm halklar arasında nihai bir evrensel kardeşliğe doğru çalışma ideali sağlam bir şekilde tutunmaya başlamıştı.
Başlıca amaç, bu eski manevi ilkelerin insan düşüncesinde, dini ve felsefi katmanlarda ve nihayetinde toplumsal yapının kendisinde bir maya olarak çalışmasını sağlamaktı. H. P. Blavatsky, başyapıtları Peçesiz İsis ve Gizli Öğreti’yi yazmak için ilham aldı- başka bir din kurmak amacıyla değil- insanlığın kadim bilgelik geleneğini daha ezoterik yönleriyle bir kez daha ve eksiksiz bir şekilde yeniden ifade etmek için bunu yapmıştı. Bu nedenle, ezoterik ışığın ve gerçeğin aktarılması için belirli dönemlerde gelen öğretmen silsilesindeki halkalardan biriydi. O, yeni bir Mesih döngüsünün başlangıcında ve eski bir döngünün sonunda geldi ve böylece gelecek çağın habercisi oldu.
Birbiri ardına gelen bu hocalar silsilesi, sayısız asır boyunca devam etmiştir. Bu şaşırtıcı bir şey değildir, bu, tıpkı nesillerin birbirine ardına devam etmesi ve evrimsel periyoda göre bir cinsin başka bir cinsten sonra gelmesi gibi, doğa yasalarından birinin basit bir örneğidir, aynı şekilde çağlar boyunca gerçeğin akışını sürdüren bir bilge insanlar zinciri de vardır.
Sanskrit metinlerde buna “guru parampara” denir ve bunun iki türü vardır: Birincisi, giderek daha büyük bir bilgelik ve ruhsal saygınlık içinde adeta birbirinin üzerine çıkan bilgeler ve ikincisi, insanların dışsal dünyada, zaman içinde ve tek bir ardışık silsile içinde birbirini izleyenler. Aynı akış modeli, Olimpus ve dünyayı birbirine bağlayan Altın Zincirden bahseden Yunan şairleri ve filozofları, Homeros ve Hesiodos tarafından da biliniyordu ve daha sonra Yunan mistik yazarları buna Hermetik Zincir olarak atıfta bulunmuşlardır.
Işık meşalesinin elden ele geçişi, çağrının insanların yüreklerinden geldiği sürece her zaman süre gelmiştir ve her zaman da devam edecektir. Bu çağrı sona erdiğinde, silsile zinciri bozulmadan kalır, ancak öğretmenler artık aşikâr halde çalışmalarına devam etmez. İnsanlığın koruyucuları- onları istediğiniz gibi adlandırabilirsiniz; üstatlar, Mahatmalar veya insan ırkının büyük ağabeyleri ve ablaları- onlar en ufak bir iyilik yapma şansı gördükleri yerde çalışırlar, insan kardeşlerinin manevi doğasını geliştirmek için çalışırlamalarına devam ederler. Açıkçası, hayatta yüce bir yol izlemeye çalışan herhangi bir toplum veya insan grubu veya herhangi bir birey, eğer buna layıksa, yardımlarını alacaktır. Değerlilik sınavdır, tek sınavdır. Arayış doğru olduğunda cevap verilecektir. Ancak, yalnızca kendi çıkarları için yapılan herhangi bir çağrı, kesinlikle doğru çağrı değildir.
Onların tanıyabildikleri tek çağrı, kalplerinde ışığa özlem duyan, akıllarında bilgelik arayan ve ruhları şefkatle titreşenlerin çağrılardır. Ve ayrıca, çağrı yalnızca insanlığa hizmet edebilmek için gerekli olan bilgeliği ve ışığı yerleştirmek için yapılmalıdır. Cevapsız kalan tek bir ciddi kalp atışı, sadakatle kaydedilmemiş tek bir ruha ait arzu yoktur. Böylece, üstatların Kardeşliği, kadim bilgeliğin koruyucusu ve muhafızıdır; üyeleri, kapıyı doğru vuruşla çalan bir kişi gelinceye kadar onu gizlilik ve sessizlik içinde korumaya yeminlidir. Onlar da kendilerinden daha yüksek olanlardan ışık alırlar ve Teosofi- tanrıların bilgeliği- Merkür'ün Altın Zinciri boyunca insanlara iletilir ve sonsuza kadar böyle devam eder.